so 1
z. 1. böyle, böylece; şöyle, şöylece; öyle, öylece: While I was so doing the doorbell rang. Böyle yaparken kapı zili çaldı. Hold the knife just so. Bıçağı şöyle tut. So she says. Öyle diyor. 2. bu kadar; şu kadar; o kadar: “The table´s so long,” he said. “Masa şu kadar uzun,” dedi. Did you ever see a tree so lovely as this one? Hiç bu kadar güzel bir ağaç gördünüz mü? It was so big it wouldn´t fit in the box. Kutuya sığmayacak kadar büyüktü. Give me only so much. Bana ancak o kadar ver. 3. de, da: “I hope they´ll win.” “I hope so too.” “Onların kazanacağını umuyorum.” “Ben de.” “They have a dog.” “So do we.” “Onların köpeği var.” “Bizim de.” 4. k. dili çok, o kadar ki: You´ve been so kind. Çok nezaket gösterdin. She´s so beautiful! O kadar güzel ki! 5. Başkasının iddiasını yalanlamak için kullanılır: “I didn´t do it.” “You did so.” “Yapmadım.” “Yaptın.”